Yeni Osmanlıcıların Rehberi ABDÜLHAMİT


    Değerli dostlar; Tarihi doğru ve eksiksiz öğrenmek, geleceği doğru ve eksiksiz görmemizi sağlar. Onun için, ‘Geçmiş geleceğin aynasıdır’ demişiz. Onun için Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal Atatürk İş Bankası’ndaki hisselerini (%28.09) Türk Dil Ve Tarih Kurumu’na bağışlamıştır. Tarihimizi ve dilimizi doğru ve eksiksiz kavrayalım diye. Şimdi bu hisseler mevcut iktidarın ağzını sulandırmaktadır.
    Konumuz tarihi gerçeklerin belge ve bilgiye dayalı doğru kavranması. Ülkeyi 33 yıl yöneten Abdülhamit’in özet sayılacak gerçek kişiliği ve dünyasıdır. Ülkeye sağladığı fayda ve zararlardır. Çarpıtmadan, eğip, bükmeden tarihsel gerçeklere dayanarak sunumudur.
    Abdülhamit Osmanlı’nın 34. Padişahıdır. 1876 da tahta çıktı, 1909’da 31 Mart irtica ayaklanmasından sonra tahttan indirilip, Selanik’e sürgün edildi. Gölgesinden korkan, pısırık, vesveseli bir kişiliğe sahipti. Ömründe Yıldız Saray’ının dışına çıkmadı. Sadece Cuma namazlarında saraya en yakın camiye çıkıyordu. Yüzlerce koruması ile birlikte. Sarayda gününün büyük bölümünü polisiye roman okumakla geçiriyordu. 
    Korkunç bir baskı rejimi kurmuştu. Ülkeyi jurnalciler ve muhbirlerle yönetiyordu. Binlerce yurtsever, canını kurtardıysa soluğu ya yemen çöllerinde, ya da Libya’da Fizan’da sürgünde alıyordu. Oralara gidenin dönüşü de genelde pek mümkün olmuyordu.
    Mustafa Kemal Suriye’ye sürülmüş, Mithat Paşa’da Suudi Arabistan’ın Taif kalesindeki zindanlara kapatılmıştı. 
    Abdülhamit’i tanımak için bazı tarihsel kesitlere bakmak bize önemli ipuçları verecektir, onun tarihsel kişiliği hakkında. Örneğin sadece Mithat Paşa olayını incelemek bile Abdülhamit’i gerçek niteliği ile tanımamıza yardımcı olacaktır. 
    Mithat Paşa kimdir; (1822-1884) İstanbul’da doğdu. Özel eğitim gördü. Arapça ve Farsça biliyordu. Yurdun pek çok yerinde değişik görevlerde bulundu. Yurt dışında iyi tanınan bir aydın ve yenilikçiydi. Ziraat Bankası’nın çekirdeğini o oluşturdu. Valilik görevlerinden sonra Şura-i Devlet Başkanlığına getirildi. Padişah Abdülaziz döneminde sadrazamlık görevine getirildi. Sarayın israf ve savurganlığını eleştirdiği için üç ay sonra görevden alındı. 1876 da Selanik Valiliğinden sonra ikinci defa Şura-i Devlet Başkanı oldu. Padişah Abdülaziz’i tahtan indirip, yerine V Murat’ı göreve getiren kadro içinde yer aldı.
    Zayıf bir kişiliğe sahip V Murat iktidarda aklını kaybedince, II Abdülhamit’in Padişahlığa getirilmesinde birinci derecede rol aldı. Meşruti yönetime geçilmesi ve V Murat sağlığına kavuşunca görevi devretmesi ön koşuldu. Bu konuda Abdülhamit yazılı güvence verdi.
    Mithat Paşa sadrazam oldu, meşrutiyet idaresine geçildi. O dönem çok güçlüydü. Abdülhamit, Mithat Paşanın başarılarından ve gücünden çekiniyor. İlk fırsatta ondan kurtulmaya çalışıyordu. 
    Osmanlı-Rus savaşında İngiltere Abdülhamit’i destekledi. Devleti ele geçiren Abdülhamit ilk fırsatta Mithat Paşa’yı azletti. Avrupa’ya sürgüne gönderdi. 
    Mithat Paşa; Abdülhamit’in tahta çıkışında birinci derecede rol oynamıştı, hatta Kanun-i Esasi’yi kendisi hazırlamıştı, fakat bakın şu kaderin cilvesine ki, onu boğdurarak öldüren Abdülhamit’ti, hem de kendi hazırladığı Anayasa’nın son bölümüne bir madde ekleterek.
    Mithat Paşa İzmir Valisi iken onun cumhuriyetçi fikirlerinden kurtulmak için sarayın talimatı ile Tercüman-ı Hakikat Gazetesinde Abdülaziz’in intihar etmeyip öldürüldüğüne dair yayınlar yapılmaya başlanır. Aslında Mithat Paşa’ya kurulacak kumpasın alt yapısı oluşturuluyor.
    Bu arada, Abdülaziz'in intihar etmediğini, öldürüldüğünü; bu olayı destekleyenin de Mithat Paşa olduğunun bir komisyon tarafından araştırılması Abdülhamit’in fikridir. Komisyonda tez elden bu fikri onaylar. Kendisine kumpas kurulduğunu öğrenen Mithat Paşa İzmir’de Fransız Büyükelçiliğine sığınır. (17 Mayıs 1881)
    Fransızlar Abdülhamit’e bir telgraf çekerek ince bir oyun oynama peşindedirler. Mithat Paşa’nın kendilerine sığındığını, ancak olay bir cinayet olduğu için sığınmayı kabul edemeyeceklerini filan söylemektedirler. Aslında asıl dillerinin altındaki bakla, o zaman Osmanlı sınırları içinde olan Tunus’un kendilerine verilmesi halinde, Mithat Paşa’yı verebileceklerini söylemektedirler. Açıkça Tunus’u istiyorlar. Evet, Abdülhamit Mithat Paşa’yı Fransızlardan almak pahasına Tunus’u Fransızlara hediye etmiştir. Fransızlar bir kurşun atmadan, bir damla kan dökmeden Tunus’u elde etmişlerdir.
    İnanılması güç, ama gerçek, çok iyi yetişmiş bir aydınını devlet adamını, bir yenilikçiyi katletmek için bir ülke feda ediyorsun. Hem Tunus elden gidiyor, hem iyi bir devlet adamı, yenilikçi, uygar dünyanın gözdesi güzide bir insan, yani Mithat paşa.
Not; Yarın Çadır Mahkemesinde Mithat Paşa’nın yargılanması ve Taif Zindanlarında boğdurularak öldürülmesi.