TÜKETİRKEN TÜKENİYORUZ


      Yaşadığımız Dünyada insanlık tüketen kuşaklar olarak anılmaya başladı. Durmadan tüketiyoruz. Üretmeden tüketmek, anlamsız bir yaşamın sonuçsuz çılgınlığı değil midir? Çevremizde bazen tüketim mağaza açılışlarında ki çılgınlığı görüyoruz. İnsanların buralara akını ve birbirini çiğnercesine eşyalara saldırısı, tüketim çılgınlığının uç örnekleri değil midir? 
      Oysa tükettiklerimiz keşke ve sadece mal (meta) olarak kalabilseydi. Sadece tükettiklerimiz bunlar mı? Hayır hayır asıl ürkütücü ve üzücü olan, insanlık değer ve ideallerinden de bir şeyler tüketiyoruz. Sevdalarımızı, umutlarımızı, yarınlarımızı tüketiyoruz. Samimi duyguları, dostluğu, kardeşliği, barışı... Tüketiyoruz. 
      Tüketim yarışında bununla da kalmıyoruz, yemyeşil ormanlarımızı, böceği, çiçeği, kurdu, kuşu ve diğer canlıları da yok etmekte yarış halindeyiz. Her canlı doğada bir gereksinimin sonucu var olmuştur, doğada denge sorunudur. Onların var olması ile insanlığın doğada, doğal ortamda yaşaması anlamlıdır. Kıymetlidir. 
      Nefes alıp verdiğimiz atmosferin ozon tabakasını bile delme becerisini gösterebildik. Atmosferin ısısı her geçen gün artıyor ve bilim adamları için ürkütücü bir tablo oluşturuyor.
      Doğa artık bu kadarını kaldıramıyor, şu günlerde yaşadığımız ve hepimizi evlerimize kapatan koronovirüs doğanın isyanının bir sonucu olmadığını söyleyebilir miyiz? Sonuçta doğayı da tükettiğimiz bir gerçektir. 
      Büyük insanlık bu mu olmalı? Doğaya saygı kendimize saygıdır. Uygarlığa akla bilime ve insanlığa saygıdır. Doğayı tüketirken, kendimizde tükeniyoruz.
      Büyük insanlık el ele verip doğaya verdiğimiz zararların ayırımına varıp, en azından buradan ötesine yeni başlangıçla doğaya zarar vermeden, büyük insanlığın uygarlığını kurmalıyız. 
      Diliyoruz ki bu salgın günleri de sona erince, korono milat olsun. Yeni bir Dünya’ya uyanalım. Tükenen ve tüketen Dünya bitsin, üreten ve uyanan, yaşayan ve gelişen bir Dünya’ya merhaba diyebilelim.