EĞİTİM DİNSELLEŞTİRİLİYOR


              Çorlu İlçe Müftülüğü’nün İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne resmi bir yazı yazarak Ortaokul öğrencilerinin sabah namazı buluşmaları adı altında yakın camilere götürülmelerini talep etmesi eğitimin dinselleştirilmeye çalışılması, dikkate değer ve düşündürücüdür.  Görüldüğüne göre, Milli Eğitimle ilgili kararlar artık müftülüklerde mi alınıyor? Sorusunu akımıza getirmekte. Açıkça Anayasanın laiklik ilkesine, ve Milli Eğitim Temel Kanunlarına karşı meydan okumaktır.
            CHP Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer bu konuda duyarlılık göstererek haklı ve son derece yerinde tespitler yapmıştır. Sayın Yüceer diyor ki; “Eğitim sisteminin dini referanslara dayalı hale getirilmek istenilmesi, ideolojik bir dayatmadır. Müftülüğün bu talebi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün bu talebi yerine getirmesi, çocukları ve ailelerini seçeneksiz bırakmaktadır. Bu üstü örtülü bir zorlamadır. Velilerin bu talebe uymamaları durumunda çocuklarının mimlenecekleri ve fişlenecekleri korkusu yaşaması kaçınılmazdır.” Diyor. 
            Ülkemizde gereğinden fazla İmam Hatip Okulu vardır. Görevleri de zaten bu konuları bütün boyutları ile işlemektedir. İmam Hatipler yetmedi mi de? İlköğretim çağındaki çocuklar bu konuya zorlanıyor. Mevcut okullar İmam Hatipleştiriliyor. Bu durum yeni ve ilk değildir. Bu konuya da dikkat çeken sayın Yüceer;  “eğitimde tarikatların artan etkisi, sıbyan mekteplerinin hortlatılmak istenmesi, Maarif Vakfı Kurulması, Milli Eğitim Bakanlığının adını Maarif Bakanlığı olarak değiştirme arzusu, karma eğitimin tartışmaya açılması gibi pek çok örnek açık bir niyeti ortaya koymaktadır, hedeflenen eğitimin dinselleştirilmek, normal okulları da İmam Hatip okulları haline getirmektir”  
             Zaten okullarımızda Zorunlu Din Dersi ve Ahlak Bilgisi adı altında bu dersler verilmektedir. Dinde zor olmaz. 12 Eylülün dayattığı laiklik dışı bir garabettir. Çağdışı bir uygulamadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM), eğitimde zorunlu din ve ahlak kültürü derslerine karşı 14 Türk vatandaşı 2011 yılında dava açtı ve davayı kazandı. Mahkeme, oy birliğiyle aldığı kararda, Türk hükümetinden "zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını da sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini” İstedi.  Devletin dini konularla ilgili düzenlemelerde "yansız ve tarafsız olma yükümlülüğünü" hatırlattı. 
               Anayasa’nın 24. Maddesi, hem de AİHS’nin 9. maddesi bir temel insan hakkı olan din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına almakta olup, eğitimde din dersi zorunluluğu bu hakları zedelemektedir. Bazı aileler Zorunlu Din Dersine karşı İstanbul Valiliği ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğüne karşı açılan tüm davaları kazandı. İstanbul İdare Mahkemesi ve  İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin kararları ortadadır. Hal böyle olunca akıntıya kürek mi çekeceğiz? Hukuka uyulması yönünde çabamı sarf edeceğiz? 
                Demokrasi güçleri içinde yer alan, bu çağ dışı uygulamaya karşı çıkması gereken, din ve vicdan özgürlüğünden yana olması gereken, adı Çorlu Belediye Başkanlığı aday adayları arasında geçen bir zatın, projeyi destekler yönde bir camiden imamla ve körpe çocuklarla birlikte poz vermesi hayret vericidir. Yaptığınız Milli Eğitim Temel Kanunlarına, AİM kararlarına, İstanbul İdare ve 9. Ağır Ceza Mahkeme kararlarına,  Anayasanın 24. Maddesine aykırıdır. Yanlış yoldasınız. 
                Ben bu makaleyi gazeteci ve köşe yazarlığı kimliğimle yazıyorum. Kalemin namusunun gerektirdiği şekilde yazıyorum.  Unutmayın sayın aday adayı, referans aldığınız zatta Yüce Önder Mustafa Kemal’in 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramlarımız varken ve evrensel nitelik kazanmışken, dünyaya bu yolla açınılması gerekirken, o günün geçer akçesi Türkçe Olimpiyatlarını Çorlu’da yapıp ve Türkiye de tek ve ilk ilçe olmakla övünmesi hafızalarımızda ve o günün gazete sayfalarında tazeliğini korumaktadır. O sebeple ki; Referans aldığınız zat, şu an sizin suretinizde, sıfat bulmaya çalışmakta. Peki, bu gidişle siz kimin suretinde sıfat bulacaksınız. Hiç düşündünüz mü? Demokrasi güçleri böylesi aymazlıkları ve makyavelistlikleri asla affetmez. Hitap ettiğiniz kesim “Ferasatına güvenilen cahiller” değil. Demokrasiden, insan haklarından nasibini almış güçlerdir. 
                 Sayın Yüceer’in söylediklerine katılmamak mümkün mü? Diyor ki;  “her geçen yıl manevi eğitim adı altında genç dimağları belli bir ideoloji ve dinsel yaklaşım ile biçimlendirme çabasının arttığına tanık oluyoruz. Bu görev İlçe Müftülüğünün ya da Milli Eğitim Müdürlüğünün değildir. Milli Eğitim müdürlüğünün görevi dini eğitim projeleri yerine çocuklarımızı çağın ihtiyaçlarına göre yetiştirecek projeler üretmektir. Çocuklarına hangi dini eğitimi vereceklerini, hangi dinsel pratikleri öğreteceklerini belirlemek çocukların ana-babalarına bırakılmalıdır”  Evet sonuna kadar katılıyoruz, çocukların dinsel pratikleri öğrenmesi ailelere bırakılmalıdır.