İŞSİZLİK DRAMI


        Ülkemizde işsizlik gündemin en başta ve en yakıcı sorunu olarak durmaktadır. İşsizlik; sadece bizim değil, tüm az gelişmiş ülkelerin önemli sorunu olarak gündemi işgal etmektedir. Gerek ekonomik, gerekse toplumsal ve kişisel sorunların rahatsız edici etkeni konumundadır.
         İşsizlik, mesleki ve teknik yeterliliği olmasına rağmen, ayrıca ruhsal ve bedensel sağlıklı insanların, iş bulamamsına işsizlik diyoruz. İşsizlik nereden doğuyor? Yeterli iş alanlarının açılamaması üretimde geri kalmışlık. İsdihdam yetersizliği, plansız ekonomi. Kaynakların kötü ve verimsiz kullanılması. 
         Bunların dışında birde gizli işsizler vardır. Onlar kendilerinin işi var olduğunu sanırlar, evlerine ekmek götürmekle yetinirler. Oysa ne sigortalı bir iş, ne sendika, ne sosyal güvence, hiçbir şey yok. Simitci, seyyar satıcı, ayakkabı boyacısından, çöplerden kağıt toplayanlara kadar, bu tablo içinde yer alır.
        Hızlı ve niteliksiz nüfus artışı, işsizliği körüklüyor. Tarımı önemsememiz, kırsal kesimde ekonomik sıkıntılar, köyden şehre göçü hızlandırmakta, bu mesleği olmayan insanlarda, işsizliğin artmasında önemli rol oynamekta. İş bununla bitmiyor. ‘Bizim ayranımız yokken içmeye...’ birde tuttuk Suriye’li ve Afkan’ları sardık başımıza, bunlar olağanüstü şekilde çoğalmakta. Bunlarda doğum kontrolu diye bir kültür yok. Akşamdan sabaha katlanarak çoğalıyorlar. Allah ne verdiyse, bir ailede 5 - 6 çocuk. Bunlar çoğu fırsatçılar tarafından, sosyal güvencesiz ve ilkel koşullarda çalıştırılmakta, modern şekilde çalışacak pek çok insanımızın işsiz kalmasına sebep olmaktadır.
       İşsiz insanın üzerinde meydana gelen ekonomik ve psikolojik etkiler, sadece o kişiyi değil çevresindekileride üzmekte. Hayat standartının düşmesi en somut göstergedir. Psikolojik ve sosyal olumsuzlukların alt yapısı oluşmuş durumdadır.
     Tokat İŞKUR’da, çeşitli kurumlarda çalıştırılmak üzere 1500 kişinin işe alımı için yapılan kura çekiminde işsiz bir kadın emekçi ‘Açım aç, ekmek istiyorum’ diyerek isyan etmesi, kulaklarımızda yankılanırken, toplumun yüreğini dağlamaktadır. İşsizlik ve açlığın boyutlarını,  kucağında çocuğu ile birlikte çığlık atan bu kadından (anneden) daha iyi hiç kimse anlatamaz. Ya Zonguldak’taki 1,000 kişilik yeraltı maden işcisinin alınacağı işe 60,000 kişinin başvurmasına ne demeli? İşsizler dalga dalga meydanları dolduruyor. Bu tablo sürdürülebilir değildir. Pekçok sosyal olumsuzluğun da kaynağıdır. Ülkenin kanayan yarasıdır. 
       Kanayan toplumsal yaramız ortada, işsiz sayısı 4 milyona dayanmış. Peki, çözüm nedir? Öncelikle nitelikli kontrollü nüfus artışı. Tarıma önem ve destek verilmeli, organik tarım güçlendirilmeli. Köyden göç önlenmeli. ‘Ekonomik gelişme proğramları’ uygulanmalı. Uygulamalar ulusal politika haline getirilerek, iktidar değişimi ile birlikte yaz - boz tahtasına dönmemeli. Evden üretime destek verilmeli.
       Küresel ekonomi ile rekabet gücü olan firmalar desteklenmeli. İsdihdam ve ekonomik  planlama stretejisi geliştirilmeli. Bilgi ve iletişim teknolojileri geliştirilmeli. AR-GE çalışmalarına büyük önem verilmeli, Küresel Dünya ile başka türlü yarışamayız. 
      Görülüyorki ekonominin kalkınmanın mihenk taşı, üretmek üretmek yine üretmektir. Sonra istihdam, sonra işsizliğin önlemesi, barış huzur, mutluluk.  “Komşun açken, sen tok yatamazsın” sözü, boşuna ve boşluğa, rastgele söylenmiş bir söz değildir.